Pudra akımı giyimden takıya, ojelerden kalemlere kartopu gibi eklenerek büyüdü. Yarattığı bu sisli romantik etkide dantel, pili ve yüksek bel trendleriyle birleşmesinin de katkısı var. Pudra rengi yavaş yavaş 1950’lerin ve 1960’ların stilini günümüze getirdi; ofis, gece, günlük kombinlerle yayıldıkça yayıldı. Hatta o kadar ki çekilen fotoğraflara atılan pastel filtresiyle anılarımızı bile tılsımlı renklerde saklar olduk.
Bordo rujlu, kırmızı ojeli Moulin Rouge kadınlarının hepsini tatlı cadı Samantha’ya dönüştüren bu rüzgarın mimarlarından olan tasarımcıları sizler için yazdık. İşte vatkaları, dantelleri, rugan küçük çantalarıyla tasarımcıların gözünden pudra kadınları!
Valentino, kumaş kaplı büyük düğmeleri, yer yer transparan detaylı vatkalı uzun elbiselerle çıktı karşımıza. Tasarımcı Pier Paolo Piccioli modayı, ihtiyacımız olan bir rüya olarak tanımlarken, yarattıkları bu ‘fantastik’ tasarımları kadınların giyebilecekleri gerçek bir dünyanın olmamasından yakınmıştı.
Lanvin’in tasarımcısı Alber Elbaz ise kadınlarını taş, saten ve tüllere saran, pudrayla siyahı buluşturan bi kreasyonla karşımıza çıktı. Uzun kollu ama kemerle bele vurgu yapan kadınsı elbiseler ve bacak kısmında derin yırtmaçları olan tülden uçuş uçuş elbiseler defilenin öne çıkanları arasındaydı.
Chanel de pudraya siyahı yakışıran markalardan. 1950’lerin yakalı düz kesim truvakar kollu elbiseleri, altın detaylı zincir kemerlerle tamamlamış, ayakkabılarda gümüş tercihiyle de Karl Lagerfeld kendi iddiasını ortaya koyuyor: Akılda kalıcılık pudrayla gerçekleşiyor.
Louis Vuitton pudra akımının büyülü dünyasını defilesinde belki de en iyi yansıtan marka. Marc Jacobs’un çiçeklere, dantellere sardığı yakalarla, taçlarla süslediğioyuncak bebekleri için atlı karıncadan daha mühteşem bir dekor düşünülemezdi zaten !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder